Eğitimde Sistemsizlik: Türkiye'nin Acı Gerçeği!
Gündem

Eğitimde Sistemsizlik: Türkiye'nin Acı Gerçeği!


28 October 20255 dk okuma9 görüntülenmeSon güncelleme: 28 October 2025

Türkiye'de eğitim sistemi, uzun yıllardır tartışma konusu olmaya devam ediyor. Sürekli değişen müfredatlar, sınav sistemleri ve politik yaklaşımlar, eğitimde kalıcı ve yapısal bir dönüşüm yaratmak yerine, sistemsizliğin düzenini pekiştiriyor. Öğretmenlerin karşılaştığı zorluklar, öğrencilerin yaşadığı eşitsizlikler ve eğitim politikalarının günü kurtarma telaşı, Türkiye'deki eğitim sisteminin temel sorunlarını oluşturuyor.

Eğitimde Merkeziyetçilik ve Sınav Odaklılık Kıskacı

Türkiye'de eğitim, geleneksel olarak üç temel sütun üzerine inşa edilmiştir: merkeziyetçilik, sınav odaklılık ve günü kurtarma telaşı. Her gelen iktidar, eğitimi ideolojik bir mühendislik alanı olarak görmüş, müfredatlar sürekli değişmiş, sınav sistemleri yeniden kurgulanmış ve ders kitapları yeniden yazılmıştır. Bu durum, eğitimde sürekli bir belirsizlik ve istikrarsızlık yaratmıştır.

2024'te açıklanan "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" de bu zincirin son halkası olmuştur. "Çağın ruhuna uygun, değer temelli bir eğitim" söylemiyle yola çıkılsa da, hazırlık sürecinde öğretmenlerin, sendikaların ve eğitim fakültelerinin görüşleri alınmamıştır. Katılımcı olmayan bir modelin demokratik bir eğitim doğuramayacağı gerçeği göz ardı edilmiştir.

Türkiye'deki eğitim sistemi, kendi kimliğini bile tanımlamakta zorlanmaktadır. Ne öğrencisini tanır, ne öğretmenini; ne toplumla bağ kurar, ne kültürle temas eder. Sadece biçim değiştirir. 5+3+3 olur, sonra 4+4+4'e dönüşür, ardından "kademeli özgünlük" denilerek başka bir formüle bürünür. İçerik aynı kalır, yalnızca tabelalar değişir.

Teknoloji Çağında Eğitimin Gerçekleri

2020'lerde dijitalleşme konuşulurken, okullar hâlâ sobayla ısınmaktadır. Yapay zekâ ile eğitimden söz edilirken, öğretmenler hâlâ geçinebilmek için ikinci bir işte çalışmaktadır. Bu çelişkiyi hangi "sistem" açıklayabilir? Milli Eğitim Bakanlığı (MEB),"dijital dönüşüm" ve "yapay zekâ destekli öğrenme" projeleriyle övünürken, o teknolojinin fişini takacak priz, o kodu anlayacak öğretmen eğitimi, o derse erişecek internet altyapısı çoğu okulda bulunmamaktadır. Köy okullarında hâlâ bağlantı çekilmezken, şehir merkezlerinde "robotik kodlama setleri" dağıtmak, gerçekte hangi ihtiyaca karşılık gelmektedir?

Yıllar boyunca sahada gözlemlenen bir gerçek vardır: Yukarıda alınan kararlar, aşağıda harfiyen uygulanmak istenmektedir. Ne pedagojik gerçekler dikkate alınmakta, ne de sahadaki deneyim. Öğretmenler her seferinde yeni bir "yeniliğin" enkazı altında yeniden başlamaktadır. Yorgun ama kararlı bir şekilde, sorun sistemsizlik değil, varmış gibi yapılan ama aslında hiç var olmayan sistemlerin baskısıdır.

Kâğıt üstünde planlar, projeler, raporlar hazırlanırken, sınıfta başka bir hayat akmaktadır: Sabahın köründe yollara düşen çocuklar, ikinci işte çalışan öğretmenler, ısınmayan sınıflar, yetersiz donanım, kalabalık derslikler, beslenme sorunu yaşayan öğrenciler… Bu tabloya "reform" kelimesi nasıl sığar?

Eğitimde Fırsat Eşitsizliği ve Öğretmenlerin Tükenmişliği

Bugün, "eğitimde fırsat eşitliği" sloganları atılırken, özel okul oranı her geçen gün artmaktadır. Ebeveynler borçla çocuklarını özel okula gönderirken, devlet okullarındaki öğrenciler beslenme desteği beklemektedir. Bir yanda "uluslararası sertifikalı" okullar, diğer yanda "öğle arasında aç kalan" çocuklar… Aynı ülkenin, aynı sistemin çocukları bunlar. Kimi İngilizceyi doğuştan öğrenirken, kimi defterini paylaşmak zorunda kalmaktadır. Bu adaletsizliği kim, hangi sistem açıklayacaktır?

  • Öğretmenlerin %70'inden fazlası mesleki tükenmişlik yaşamaktadır.
  • Öğretmenlerin %60'ı ek iş yapmak zorunda kalmaktadır.
  • Yeni müfredatla birlikte artan evrak yükü, öğretmeni pedagojik üretimden uzaklaştırıp bürokratik bir memur haline getirmektedir.

Öğretmenler de artık bu eşitsizliğin ortasında yorgun düşmektedir. Araştırmalar, öğretmenlerin büyük bir bölümünün mesleki tükenmişlik yaşadığını ve ek iş yapmak zorunda kaldığını göstermektedir. Yeni müfredatla birlikte artan evrak yükü, öğretmeni pedagojik üretimden uzaklaştırıp bürokratik bir memur haline getirmektedir. Oysa öğretmen, çocukla bağ kurarak, umutla ve anlamla var olur.

Türkiye'de eğitim sisteminin temel sorunları, merkeziyetçilik, sınav odaklılık, fırsat eşitsizliği ve öğretmenlerin tükenmişliğidir. Bu sorunların çözümü için, katılımcı, demokratik, öğrenci ve öğretmen odaklı bir eğitim sisteminin inşa edilmesi gerekmektedir. Çocukların gözlerindeki ışığı ölçme puanlarına, öğretmenlerin emeğini yönetmelik satırlarına sığdırmayan bir anlayışın filizlenmesi gerekmektedir. Çünkü bu ülkenin çocukları daha iyisini, daha insani ve daha adilini hak etmektedir.