25 Nisan 2025 Cuma

İstanbul Depremi: Bilim İnsanları Ne Diyor? Felaket mi, Fırsat mı?

İstanbul'da yaşanan ve en büyüğü 6.2 olan depremler, kamuoyunda büyük bir endişe yaratırken, bilim insanlarının farklı yorumları kafa karışıklığına neden oldu. İTÜ Öğretim Üyesi Dr. Ömer Kamacı, bu depremin bir fırsat olabileceğini belirtirken, bilimsel modelleri ve hazırlık seviyemizi değerlendirdi.

"Harika" Deprem mi?

Dr. Kamacı, yaşanan depremin birçok açıdan "harika" olarak nitelendirilebileceğini ifade ediyor. Bunun nedenini ise can kaybı ve ciddi mal kaybının yaşanmaması olarak açıklıyor. Ancak, bu durumun rehavete yol açmaması gerektiğinin de altını çiziyor. Yaklaşık 15 kilometrelik bir kırılma yaşandığını belirten Kamacı, bu büyüklükteki bir depremin daha büyük acılar yaşanmadan atlatılmasının önemli olduğunu vurguluyor.

Bilimsel Görüş Ayrılıkları ve Toplumun Kafa Karışıklığı

Depremi farklı şekillerde yorumlayan bilim insanlarının olması, toplumda kafa karışıklığına neden oluyor. Dr. Kamacı, bu durumu iki ana bilimsel görüş üzerinden değerlendiriyor. İlk görüş, Naci Görür ve Celal Şengör gibi isimlerin savunduğu, Kumurgaz Fayı'ndan başlayıp Adalar Fayı'na kadar ilerleyecek büyük bir kırılma beklentisi. İkinci görüş ise, daha az kabul gören ancak giderek önem kazanan, fayların kilitlenmek yerine sürünerek hareket ettiği ve bu nedenle daha küçük ama sık depremlerin yaşanabileceği yönünde.

Dr. Kamacı, bilimsel ayrışmaların kişisel kavgalarmış gibi algılanmasının yanlış olduğunu ve bilimin kişilerle özdeşleştirilmemesi gerektiğini vurguluyor. Önemli olanın, ortaya konan verinin sağlamlığı olduğunu belirtiyor.

Deprem Tahmini Mümkün mü?

Dr. Kamacı, günümüzde deprem tahmininin henüz mümkün olmadığını belirtiyor. Dünyanın en ileri üniversitelerinde bu konuda çalışmalar yapılmasına rağmen, henüz hiçbir sistemin son büyük depremleri önceden bilemediğini ifade ediyor. Elimizdeki verilerin kısıtlı olduğunu ve yerin derinliklerini görebilme konusunda büyük zorluklar yaşandığını vurguluyor.

Risk Yönetimi ve Hazırlık

Dr. Kamacı, depremin bir uyarı olarak algılanması gerektiğini ve 1999'dan bu yana yapılan çalışmaların yeterli olmadığını belirtiyor. Kanunların ve yönetmeliklerin uygulanmasında eksiklikler olduğunu ve vatandaşların da sorumluluk alması gerektiğini vurguluyor. "Riski yönetemeyen, afeti yönetmek zorunda kalır" sözüyle, acil ve kararlı adımlar atılması gerektiğini ifade ediyor.

Erken uyarı sistemlerinin kısmen işe yarayabileceğini belirten Dr. Kamacı, bu sistemlerin deprem merkezinin yerleşim yerlerine uzak olması durumunda daha etkili olduğunu söylüyor. İstanbul'da ise bu mesafenin kısıtlı olması nedeniyle uyarının süresinin kısa olabileceğini ancak yine de faydalı olabileceğini ekliyor.

Deprem İstanbul'un Kaderi mi?

Dr. Kamacı, "Deprem İstanbul'un kaderi" ifadesini, İstanbul'un tarih boyunca büyük depremler yaşamış bir şehir olması gerçeğiyle açıklıyor. Ancak, yıkımın kader olmadığını ve bugünden atılacak adımlarla geleceğe daha hazırlıklı olunabileceğini vurguluyor. Bilimin doğru anlaşılması ve içselleştirilmesi gerektiğini belirten Dr. Kamacı, toplum olarak eğitimle başlanması gerektiğini ifade ediyor.

Sonuç olarak, İstanbul depremi, hem bir uyarı hem de bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Bilimsel verilere dayalı, rasyonel ve kararlı adımlar atarak, gelecekte yaşanabilecek olası felaketlere karşı daha hazırlıklı olabiliriz. Unutmayalım ki, deprem kader olabilir, ancak yıkım asla!

İlgili Haberler